Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Sayı 1
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
İÇİNDEKİLER
I- GİRİŞ
II- TÜRK HUKUKUNDA SATIŞ SÖZLEŞMESİ
III- TÜRK HUKUKUNDA GENEL OLARAK SÖZLEŞMENİN UNSURLARI
IV- TÜRK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN MEYDANA GELMESİ
V- TÜRK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİĞİ
VI – ULUSLARARASI SATIŞ SÖZLEŞMELERİ
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 1
- GİRİŞ
“Uluslararası Ticaret” farklı ülkelerde ikametgahı, iş merkezi veya mutad meskeni olan ya da farklı devletlerin vatandaşlığına sahip olan gerçek ve tüzel kişiler arasındaki mal ve hizmet değişimini ifade eder. Bu kapsamda karşımıza öncelikle satıcı ve alıcı kavramları çıkmaktadır. Satıcının asli görevi mal veya hizmeti sözleşme şartlarına uygun olarak alıcıya sunmak, alıcının görevi ise mal veya hizmetin bedelini satıcıya ödemektedir. Uluslararası ticari ilişkilerin ilk aşamasında satıcı ile alıcı aralarında görüşerek belli bir malın (hizmetin) alışverişinin yapılması hususunda niyetlerini ortaya koymaktadırlar.
Her iki taraf arasında bir anlaşmaya ulaşıldığında yapılan bir sözleşme ile; satıcının sözleşme konusu malı hazırlayıp sevk etmesi ve karşılığında ödemenin ne şekilde yapılacağı, rizikoların karşılıklı olarak nasıl paylaşılacağı, ortaya çıkması muhtemel bir uyuşmazlığın çözümlenmesinde izlenecek usul ve esasların belirlenmesi hususlarının kararlaştırılması zorunludur.
Bu bakımdan Milletlerarası Ticaret Odası (International Chamber of Commerce – ICC) dış ticarette kullanılan çeşitli terimlerin yeknesak bir yapıya kavuşturulması için çalışmalar yapmış ve 1921 yılında bir komisyon oluşturarak bir ticari terim kitabı hazırlamayı kararlaştırmış ve bu kitabı 1928 yılında yayımlamıştır. Daha sonra, MTO, uluslararası ticarette en çok kullanılan terimlerin yeknesaklaştırıldığı, satıcı ve alıcının yükümlülüklerinin düzenlendiği ilk ticari terimler kitabını 1936 yılında yayımlamış, uygulamadaki gelişmeler, taşıma ve teknik alandaki ilerlemeler gözönünde tutularak uluslararası ticari terimler (Incoterms) 1953, 1967, 1976, 1980, 1990, 2000 ve 2010 yıllarında yeniden gözden geçirilmiş olarak yayımlanmıştır.[1]
MTO tarafından hazırlanan yeknesak kurallar olan Incoterms’lerden yararlanılması, ancak tarafların sözleşmede bu kurallara açıkca atıfta bulunulmasına (Örneğin: CIF/Mersin-Incoterms 2000 gibi) bağlıdır. Diğer taraftan, 1980 yılında Viyana’da düzenlenen “Malların Uluslararası Satışına Dair Birleşmiş Milletler Konvansiyonu’nda (United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods) uluslararası satış sözleşmelerinin usul ve esasları belirlenmiştir. Ancak Türkiye bu sözleşmeye henüz taraf değildir.[2]
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 2
II- TÜRK HUKUKUNDA SATIŞ SÖZLEŞMESİ
Genel olarak Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri bazı hususlar bakımından farklılık göstermektedir. Sözleşme, taraflar arasında varılan anlaşmanın sonucudur. Tipik bir iş ilişkisinde, taraflardan birinin yaptığı bir teklife (icap), karşı tarafın bu teklifi koşulsuz olarak kabul ettiğini bildirmesiyle sözleşme oluşur. Tüm hukuki sistemlerde bir sözleşmenin şekillenmesi için temel prensip; teklif sahibinin bir teklifte bulunması, kendisine teklif yapılan tarafın bu teklifi kabul etmesi koşuludur.
Borçlar Kanunu’nun 207. maddesinde satım (satış) sözleşmesi şöyle tanımlanmaktadır: “Satım öyle bir akittir (sözleşmedir) ki onunla satıcı, satılan malı alıcının iltizam ettiği (üstlendiği) semen (satış bedeli) mukabilinde alıcıya teslim ve mülkiyeti ona nakil eylemek borcuna tahammül eder (yüklenir)”.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere satım (satış) sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir. Diğer bir ifadeyle, satıcı ve alıcı hem borçlu, hem de alacaklıdırlar. Gerçekten satıcı, satılan şeyin mülkiyet ve zilyetliğini alıcıya devretmek bakımından borçlu, satış bedelini ondan talep etmek bakımından alacaklıdır. Aynı şekilde alıcı da, semeni satıcıya ödemek bakımından borçlu, fakat satılan şeyin mülkiyet ve zilyetliğinin kendisine devredilmesini istemek bakımından alacaklıdır.
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 3
III- TÜRK HUKUKUNDA GENEL OLARAK SÖZLEŞMENİN UNSURLARI
Bir sözleşmenin esaslı unsurları, sözleşmenin mevcut olabilmesi için mutlak surette bulunması gerek olan unsurlardır. Bu unsurlar; “satılan şey”, “semen” ve “tarafların satılan şey ile semenin değiştirilmesi hususundaki anlaşmaları” dır.
A- Satılan Şey
Bu başlık altında önem arz eden husus sadece satıcıya ait olan şeyler değil, başkalarına ait olan şeylerin de satılabilir olduğudur. Böyle bir satış sözleşmesi hukuken geçerlidir, ancak, satıcı ifa zamanında başkasına ait olan bu şeyi tedarik ederek alıcıya teslime edemezse, borcunu ifa edememiş olmaktan dolayı tazminat ödemek zorunda kalır.
B- Semen
Semen, alıcının satın aldığı şeye karşılık olarak satıcıya ödemeyi taahhüt ettiği paradır. Türk Hukuk sisteminde bu para, kural olarak ulusal paradır (BK. m.99). Yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklı, bu borcu vade veya fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini isteyebilir.
Semeni taraflar serbestçe tayin edebilirler. Semenin sözleşmenin yapıldığı anda miktar bakımından belli bir rakam olarak gösterilmesi şart değildir, tayin edilebilir olması lazım ve yeterlidir (BK. m.207-III).[3] Semen hiç tayin edilmemiş ise, satış siparişin yapıldığı gün ve yerdeki cari fiyat üzerinden akdedilmiş sayılır. (BK. m.233-I).[4]
C- Anlaşma
Satış sözleşmesinin esaslı unsurlarından biri de, alıcı ile satıcının semen karşılığında satılan şeyin mülkiyet ve zilyetliğinin devri hususunda anlaşmış olmalarıdır. Yani, satıcı, satılan şeyin zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcı da semeni satıcıya ödeme taahhüdünde bulunmuş olmalıdır.
Satılan şeyin mülkiyeti, tarafların bu hususta anlaşmış olmalarıyla, yani satış sözleşmesinin yapılmış olmasıyla hemen alıcıya geçmez. Mülkiyetin alıcıya geçebilmesi için menkullerde “zilyetliğin devri” işleminin yapılması gerekir (Medeni Kanun madde 763). Bu işlem yapılmadığı sürece, alıcı semeni ödemiş olsa bile satılan şeyin “mülkiyeti” ni kazanamaz. Alıcı, sadece satıcıdan bu şeyin zilyetlik ve mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteme (talep) hususunda bir “şahsi hak” elde etmiş olur. Menkul satımlarında ise anlaşma, herhangi bir şekle tabi değildir.
D- Nefi (yarar) ve hasarın (zararın) geçişi
Satış sözleşmesinde nefi (yarar) ve hasar (zarar), sözleşmenin yapılmasından itibaren alıcıya geçer (BK. m.208-I). Ancak, bu madde hükmünün uygulanabilmesi, yani hasarın satış sözleşmesi yapıldığı andan itibaren alıcıya geçebilmesi için satılanın “muayyen bir şey” olması gerekir. Şayet satılan “neviyle muayyen olmakla beraber-ifa mahallinden başka bir yere gönderilecek ise, satıcının göndermek maksadıyla onu elinden çıkarmış olması gerekir (BK. m. 208-II). Satım sözleşmesi “geciktirici (taliki) bir şarta bağlanmış” ise, nefi ve hasarın alıcıya geçişi, ancak şartın gerçekleştiği andan itibaren vuku bulur (BK. m.208-III).
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 4
IV- TÜRK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN MEYDANA GELMESİ
Hukuki bir sonuç doğurmak üzere irade açıklamasında bulunmak suretiyle yapılan ve bu nedenle de bir alacak – borç ilişkisi doğuran hukuki işlemler (sözleşme, akit, mukavele) en uygun borç kaynağıdır. Başka bir ifade ile sözleşme, tarafların alacak – borç ilişkisinden oluşan bir hukuki sonucu elde etmek amacıyla birbirlerine karşılıklı iradelerini açıklamalarıdır.[5]
Sözleşme iki taraflı bir hukuki muameledir ve bu işlem kendiliğinden değil ancak iki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun surette irade açıklamasında bulunmasıyla meydana gelir. Nitekim, Borçlar Kanunu’nun 1. maddesinde “iki taraf karşılıklı ve birbirine uygun surette rızalarını beyan ettikleri takdirde akit (sözleşme) tamam olur.” denilmektedir. O halde bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için karşılıklı ve birbirine uygun surette yapılmış olan iki irade açıklamasına ihtiyaç vardır. Böylece sözleşme bir tarafın bir şeyi teklif etmesi halinde (icap) karşı tarafın onu kabul etmesi ile ( kabul ) kurulur.
A-İcap
İcap belli bir hukuki sonuç doğurmak üzere gerekli olan ve icap yapan tarafından yapılan ilk irade açıklamasına denilir. İcap bu haliyle “teklifte bulunma” anlamındadır ve zaman bakımından önce yapılmasına göre belirlenir. Bu teklif, yani “icap” taraflardan herhangi birinden gelebilir. Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan iki irade açıklamasından hangisinin icap, hangisinin “kabul” olduğunun tespitinde açıklamada bulunmuş olan tarafın sıfatı değil fakat irade açıklamalarından hangisinin zaman itibariyle daha önce yapılmış olduğu hususu önemlidir.
Bu nedenle; ister borçlu ister alacaklı tarafından yapılmış olsun önce yapılmış olan irade açıklaması “icap” tır. Dolayısıyla icap tek taraflı ve karşı tarafa varınca sonuç doğurabilecek ve sözleşmenin esaslı unsurlarını ihtiva etmesi gereken bir irade açıklamasıdır. İcap her şeyden önce “sözleşmenin esaslı noktalarını” içermiş olmalıdır. Örneğin; bir satım sözleşmesi yapılmak üzere satıcı tarafından yapılan icabın satımın konusu olan “malı” ve “semeni” içermesi gerekir. Bir diğer deyimle “icap” tam olmalıdır ki kabul eden hiçbir tereddüte düşmeksizin kabul iradesini açıklayabilsin.
Diğer taraftan icabın, icap yapanın bir sözleşme yapma konusundaki iradesini “ciddi surette” yansıtması gerekir. Bir başka deyişle, icap yapan yaptığı icapla bağlanmak istediğini belli etmeli yani son sözünü söylemiş olmalıdır. Eğer icapta böyle bir nitelik bulunmuyorsa bu irade açıklaması icap değil bir “icaba davet” tir. Örneğin; fiyat belirtilmeksizin reklam yapılması icaba davettir.
İcap kural olarak icap yapanı bağlar yani icap yapan yapmış olduğu icaptan dönemez. Ancak bu kesin bir kural da değildir. Gerçekten icap yapan icabını yaparken icabı ile bağlı olmadığını açıkça belirtebilir veya icabına bunu belirtecek bir takım ibareler ilave edebilir.
Borçlar Kanunu’ nda icap, süreli ve süresiz olmak üzere iki şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır.
- Süreli icap
Süreli icapta, yani icap yapanın kabul için bir süre tayin etmiş olduğu halde, icap yapan bu süre sonuna kadar icabıyla bağlıdır. Kabul haberi, bu süre bitmeden önce kendisine ulaşmazsa icap yapan artık icabı ile bağlı kalmaz (BK. m. 3).
- Süresiz icap
Süresiz icap, yani icap yapanın kabul için bir süre tayin etmemiş olduğu halde ise, icap yapanın bu icabıyla ne zamana kadar bağlı kalacağı icabın “hazır olanlar” veya “hazır olmayanlar” arasında yapılmış olmasına göre farklı sonuçlara bağlanmıştır.
İcap “hazır olanlar arasında”, yani icap yapan ile diğer tarafın karşı karşıya bulundukları bir durumda yapılmışsa, derhal kabul edilmediği takdirde icap yapan onunla bağlı kalmaz (BK. m. 4-I). İcabın, hazır olanlar arasında yapılmış sayılması, sadece iki tarafın aynı yerde karşı karşıya gelip görüşmeleri halinden ibaret değildir. Telefonla veya tarafların mümessilleri vasıtasıyla yapılmış olan icaplar da “hazır olanlar arasındaki” icap sayılır (BK. m. 4-II).
İcap “hazır olmayanlar arasında”, yani icap yapan ile diğer tarafın karşı karşıya bulunmadıkları bir durumda yapılmış (örneğin; diğer tarafa “ icabın yapıldığı tarafa ” mektup, telgraf veya bir haberci vasıtasıyla gönderilmiş) ise icap yapan “normal bir kabul haberinin kendisine ulaşacağı ana kadar” icabıyla bağlı kalır (BK. m. 5-I).
İcaptan rücu etmek, yani icabı geri almak mümkündür. İcabın geri alındığı haberi karşı tarafa icabın varmasından önce ulaşır veya icapla ayni anda ulaşır veya icaptan sonra ulaşmış olmakla beraber karşı taraf icabın geri alındığını icaptan önce haber alırsa, icaptan rücu edilmiş, yani icap hiç yapılmamış olur (BK. m.10). Bir diğer ifade ile, icap yapan yapmış olduğu icabı karşı taraf öğrenene kadar geri alabilir.
B- Kabul
Kabul, icap yapanın belli bir hukuki sonucu doğurmak üzere yaptığı teklife, iradelerin uyuşması doğrultusunda verilen olumlu cevaptır. Bu da tek taraflı ve karşıya ulaşması gereken bir irade açıklamasıdır.
İcap gibi, kabul de kural olarak bir şekle tabi değildir. Bu nedenle, sözle veya yazılı olarak yapılabileceği gibi bir mümessil veya haberci ile de icap yapana ulaştırılabilir. Kabul, yapılmış olan icaba olumlu bir cevap teşkil ettiğine göre sözleşmenin meydana gelmesi sonucunu doğurur. Ancak, bu sonucun doğabilmesi için kabulün icaba tamamen uygun olması gerekir.
Eğer kabul, bir takım ilaveler ve/veya değişikleri ihtiva ediyorsa, bu icabın reddi anlamına gelir ve yeni bir icap sayılır. ( Örneğin : Kilosu 500 liradan kuru soğan satmayı teklif eden tarafa bu ürünü 450 liradan alabileceğinizi bildirirseniz bu açıklamanız “kabul” sayılmaz. Böylece, siz icabı reddetmiş fakat yeni bir icapta bulunmuş olursunuz ).
C- Sözleşmenin meydana geldiği an
Sözleşmenin meydana geldiği an bakımından ikili bir ayrıma gitmek gerekir. Buna göre;
1-“Hazır olanlar” arasında yapılan bir sözleşme “ Kabulün açıklandığı an ” meydana gelmiş olur.
2- “Hazır olmayanlar” arasında yapılan bir sözleşmenin ne zaman meydana gelmiş olacağı meselesinin tespiti kolay değildir. Bu hususta , “açıklama” , “gönderme” , “varma” ve “öğrenme” anlarını esas olan başlıca dört teori mevcuttur. Borçlar Kanunu bu dört teoriden “varma teorisi ” ni benimsemiştir. Nitekim, Borçlar Kanunu’ nun ( BK. m. 3-II. ,5. ve 10. maddelerinde ) hep kabul haberinin icap yapana varmasından söz edilmiştir. Bu nedenle , “hazır olmayanlar” arasında yapılmış bir sözleşme “kabul haberinin icap yapana vardığı an” da meydana gelmiş olur.
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 5
V- TÜRK HUKUKUNDA SÖZLEŞMENİN GEÇERLİLİĞİ
Sözleşmenin geçerli olabilmesi için, tarafların gerçek iradesine uyması (sözleşmenin taraflarında, konusunda hata ve hile yapılmaması) ve bu iradenin (tehdit, zor kullanma gibi zorlayıcı bir neden olmaksızın) serbest bir biçimde belirtilmiş olması gerekir. Serbest ve gerçek iradeye uymadan yapılan sözleşmeler ise geçersiz durumdadır. Sözleşmelerin geçerli olabilmesinin başka bir koşula da, kanunda gösterilmesi halinde yazılı veya resmi şekle uygun olarak yapılmasıdır. Kanuna, ahlaka ve adaba aykırı amaçla yapılan sözleşmeler ise geçersizdir.[6]
A- Borcun yerine getirilmesi
Borcun yerine getirilmesi (ifası), borçlunun edimini alacaklıya karşı yerine getirmesi ve böylelikle alacak-borç ilişkisinin sona erdirilmesidir. Nitekim, tüm borç ilişkilerinin temel amacı “ifa” dır. Borçlar, süresi (vadesi) geldiğinde, sözleşmede (veya kanunda) belirtilen yerde alacaklıya ödenerek yerine getirilir.
B- Borcun yerine getirilmemesi
Borcun hiç ödenmemesi veya (süresinde, ifa yerinde ödenmemesi gibi) eksik olarak ödenmesi (ifa edilmemesi) halinde, alacaklı, borcun zorla yerine getirilmesi, bundan doğan zararın ödettirilmesi veya sözleşmenin feshedilmesi yoluna gidilebilir.
Alacaklı, borcun gerekli biçimde ve tümüyle ifa edilmemesi nedeniyle, aynen ifadan vazgeçip (gerçek ve kardan mahrumiyetten oluşan) zararının giderilmesini (tazminini) isteyebilir. (BK. m.125). Bundan başka, alacaklı, aynen ifa veya tazminat yoluna gitmeyip, iki taraflı borç yükleyen (mülkiyetin devri amacını güden/satış sözleşmesi ) ni feshetme yoluna da gidebilir.
C- Zamanaşımı
Borcun yerine getirilmesini isteme hakkı süresiz bir biçimde alacaklıya tanınmamıştır. Bir diğer ifadeyle, uzun zamanın geçmiş olması halinde, hukuk düzeni, mevcut düzeni (durumu) korumayı, alacaklının hakkına tercih etmiştir. Bu nedenle, Kanun tarafından belirlenmiş koşullar altında ve belli bir süre içinde alacaklının hareketsiz kalması sonucu, alacağın yerine getirilmesini isteme yetkisi sona erer ki, buna borcun zamanaşımına uğraması denir.
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 6
VI – ULUSLARARASI SATIŞ SÖZLEŞMELERİ
Genel olarak Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri bazı hususlar bakımından farklılık göstermektedir. Dış ticaret işlemleri alıcı ve satıcının sözleşme yapması ile başlar. Yaygın olarak benimsenen ticaret prensiplerine göre bir tarafın ileri sürdüğü şartları karşı tarafın yazılı olarak kabul etmesi halinde geçerli bir sözleşme yapılmış demektir. Sözleşmede, tarafların yükümlülükleri ve haklarının kesin bir biçimde şarta bağlanması zorunludur.[7]
Malların bir yerden başka bir yere taşınmasında hangi tarafın ne yükümlülüğü olduğu, yükümlülükler yerine getirilmediği takdirde risklerin nasıl bölüşüleceği, taşıma sırasında malların kaybolması ve hasar görmesi halinde riskin hangi tarafa ait olacağı hususları sözleşmede açık olarak yer almalıdır.
Diğer taraftan, hukuki açıdan alıcıya teslim olayının nasıl oluştuğu, yani hangi hal ve noktada satıcının yükümlülüklerini gerçekleştirmiş sayılacağı hususlarının standart kurallara bağlanması ve bu kuralların sözleşmelere aynen konması yerine kısaltılmış biçimleriyle kullanılmaları ihtiyacı her zaman kendini göstermiştir.
Değişik ülkeler ile ticaret yapan firmaların bu ülkede geçerli muhtelif uygulamalara bağlı kalmak yerine uluslararası düzeyde yeknesak bir uygulamayı tercih etmeleri de sözleşme kurallarının ortaya konulmasını hızlandırmıştır. Alım-satım konusu sözleşmelerin mutlaka yazılı olarak yapılması zorunludur. Uygulamada, sözleşmelerin belli formatlarda olmasını zorlayıcı kurallar olmayıp, esasen birçok firmanın bu konuda matbu formları da bulunmaktadır. Sözleşme metni, net ve detaylı olmalı ve her iki tarafça da istenen hususları kapsamalıdır.
Buna göre bir alım-satım sözleşmesinde aşağıdaki hususların taraflarca karara bağlanması ileride çıkması muhtemel uyuşmazlıkların önüne geçmek bakımından uygun olacaktır.
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 7
A- Tarafların açık kimlikleri ve adresleri
Tarafların açık kimliklerinin ve adreslerinin sözleşmeye konulması zorunludur. Tebligatların ve yazışmaların yapılması bakımından ayrı adresler belirlenebilir. Ancak tek bir adres bulunması, olası anlaşmazlıklara engel olmak bakımından daha uygun olacaktır.[8]
B- Sözleşmenin konusu ve kapsamı
Taraflar, sözleşmenin temelini teşkil eden bu bölümde sözleşmenin konusu ve kapsamına ait niyet, talep ve beklentilerini açık ve net bir şekilde açıklığa kavuşturmalıdırlar.
C- Malın cinsi ve kalitesi
Sözleşmelerde, alım-satım konusu olan malların cinsi, kalitesinin belirlenmesi gerekir. Bazı standart malların kalitesi (örneğin: Kimyasal maddeler) genellikle spesifikasyonları bildiren tarafsız kontrol mercilerinin analizine göre belirlenirken, standart olmayan ve özel istem üzerine üretilen malların kalitesinin ne şekilde olacağı ayrıntılarıyla sözleşmede belirtilmelidir.
D- Malın miktarı
Sözleşmede alım-satım konusu malın miktarının belirtilmesi zorunludur. Alım-satımlarda malların miktarının; adet, kilogram, ton, metrekare, litre, vb. ölçü birimleri ile net olarak sözleşmede yer alması şarttır. Sözleşmede; mal miktarına ilişkin “yaklaşık-takribi (about)” ifadeleri yer alırsa, sevk edilen malların miktarında (artı/eksi) %10 tolerans tanınmaktadır. Şayet, sözleşmede mal miktarı hacim (örneğin: litre) veya ağırlık (örneğin: ton) birimleriyle belirtilmiş ise tolerans oranı (artı/eksi) %5’dir.[9] Ancak, mal miktarı “adet” ile ifade edilmiş ise tolerans oranı yoktur. Öte yandan sözleşmede malın net ve brüt ağırlığının da belirtilmesi gerekir.
E- Malın Fiyatı
İhraç edilebilecek bir malın dış piyasalarda pazarlama olanağını belirleyen en önemli faktörlerden birisi malın birim fiyatıdır. Satıcının doğru bir fiyatlandırma stratejisi belirlemesi, alıcının teklifi öncesi genel bir değerlendirme yapması, satacağı malın maliyet analizini yapması ve sonuçta bir taban fiyat saptaması zorunludur. Böylece alıcının önerdiği fiyat değerlendirilir ve satıcı yönünden teklif fiyatı belirlenebilir.
İhraç fiyatının belirlenmesi uluslararası alanda muhtelif şekillerde standartlaştırılmaya çalışılmış olup, bu konuda; ihraç malının teslim yerini temel alan satış türlerini kapsayan, Milletlerarası Ticaret Odası (ICC) tarafından uygulamaya konulan Incoterms Kuralları’ nın fiyatlama biçimleri (FOB, FAS, CFR, CIF, vb.) esas alınmaktadır. [10]
F- Malın teslim yeri ve zamanı
Sözleşmede, sipariş konusu malın teslim yerinin belirtilmesi esastır. Çünkü teslim yerine kadar olan masraf ve rizikolar satıcıya, bu yerden itibaren masraf ve rizikolar ise alıcıya aittir. Örneğin: FCA/Ankara teslim şeklinde, satıcının malı Ankara’da da belirlenen bir noktada malı (örneğin: kamyona) yüklediği ana kadar yapıldığı masraf ve rizikolar kendisine aittir. Öte yandan, sözleşmede, malın teslim zamanı (veya zamanları) özellikle belirtilmelidir. Satıcı, belirlenen zamanda alıcıya malı teslim etmelidir.
Stok veya hazır mallarda, sözleşmeyle yükleme zamanı arasında çok kısa bir süre olabilmesine mukabil siparişe göre üretilecek mallar ile yükleme zamanı arasında belli bir zaman olacağı aşikardır. Böyle bir durumda, satıcı ve alıcı karşılıklı olarak anlaşarak taraflardan birisine zamanı belirleme yetkisini verebilirler.[11]
G- Ödeme şekli
Satıcı, alıcı ile yaptığı sözleşmeye istinaden belli bir miktar ve kalitedeki malı alıcıya sevk ederken alıcı da bu malın bedelini ödeme yükümlülüğü altına girmektedir. Bu nedenle, mal bedelinin satıcıya, alıcı tarafından ne şekilde ödeyeceği hususu sözleşmede belirtilmelidir.[12]
H- Ödeme yeri ve zamanı
Sözleşme konusu malın bedelinin ödenme yeri ve zamanı sözleşmede ödeme şeklinin saptanmasıyla kesinlik kazanır. Örneğin: peşin ödemede; satıcı malı sevk etmeden mal bedelini alabileceği gibi mal mukabili ödemede satıcı malları sevk etmekte, alıcı malları gümrükten çekip sattıktan sonra mal bedelini satıcıya transfer etmektedir.
I- Force majeure ( Mücbir Sebep )
Tarafların iradesi dışında meydana gelen olaylar sözleşmeden doğan borçların ifasını imkansız kılabilir. Sözleşmenin ifasını imkansız kılan veya aşırı derecede güçleştiren herhangi bir durum ortaya çıktığında, bu durumun mücbir sebep veya beklenmeyen hal teşkil edip etmediği ve bunların sözleşmeye etkisi taraflar arasında ciddi sorunlara yol açar. Taraflar, sözleşmelerinde mücbir sebep ve beklenmeyen hal teşkil edecek olayları ve bunların sözleşmeye etkisini açıklığa kavuşturdukları taktirde ise olası uyuşmazlıkların önüne geçmiş olacaklardır.
İ- Anlaşmazlıkların çözümü
Uluslararası ticari ilişkilerden doğan uyuşmazlıkların giderilmesine yönelik çeşitli yöntemler mevcuttur. Tarafların, uyuşmazlığın aralarında görüşülerek sonuçlandırılması veya uyuşmazlığın bir ulusal mahkemeye ( alıcı veya satıcının ülkesi ya da başka bir ülke ) götürülmesi amacıyla aşağıdaki yöntemlerden birisine başvurması mümkündür. Uygulamada genellikle bu yöntemlerden hangisine müracaat edileceği satış sözleşmesinde belirtilir.
1- Dostane çözüm
Birçok uluslararası ticaret sözleşmelerinde, ortaya çıkabilecek bir anlaşmazlık durumunda, tarafların dışarıdan bir müdahale olmaksızın, ihtilafı kendi aralarında görüşerek bir çözüme varacakları hususu yer almaktadır. Bu yöntem, hızlı ve diğer yöntemlerden çok daha az masraflı olup, taraflar, ihtilafın kısa bir sürede çözüme kavuşturulması olanağına sahip olmaktadır.
2- Uzlaşma
Uzlaşma, tahkimden bir önceki aşama veya onun alternatifidir. Uzlaşmada, taraflar anlaşmazlığın çözümü için dışarıdan, bir şahıs (veya şahısların) devreye girmesini sağlarlar. Uzlaştırıcı, aynen hakem gibi hareket etmesine rağmen, taraflara sadece tavsiyelerde bulunur. Uygulamada taraflar nadiren bu yöntemi benimsemektedir.
3- Tahkim
Uluslararası satımlarda, taraflar sözleşmelerine uyuşmazlıkların giderilmesi hakkında ayrıntılı hükümler koyarlar ve genelde tahkim yöntemini öngörürler. Özellikle, tip sözleşmelerde, hemen her zaman ihtilafların tahkim yoluyla çözüleceğine ilişkin hükümler yer alır. Ticari ihtilafların çözümünde, bu ihtilaflara bakacak uluslararası bir mahkemenin bulunmaması, tarafların ulusal mahkemelere güven duymamaları ve bu mahkemelerin çözümlerinin farklı tabiiyettekiler için adil olmaması, ulusal mahkemelere kıyasla tahkim müessesesinin süratli karara varması, tarafların konularında uzman ve deneyimli kişileri hakem olarak atamak istemeleri bu müessesenin gelişmesine neden olmuştur.
Ticari sözleşmelerde, tarafların, tahkim hususunu açıkça belirtmeleri veya ortada bir sözleşme yoksa aralarındaki anlaşmaya esas olan yazışmalarında bu hususu özel olarak belirtmeleri zorunludur. Satıcı ve alıcı sözleşme yaparken “ad hoc tahkim” veya “kurumsal tahkim (örneğin: Milletlerarası Ticaret Odası tahkim kuralları veya UNCITRAL tahkim kuralları, vb.)” olmak üzere iki tür tahkim öngörebilirler.[13]
Uluslararası ticari bir uyuşmazlıkta tahkim (hakem veya yabancı mahkeme) kararının kesinleşmesini müteakip kazanan taraf kararın uygulamaya konulmasını isteyecektir. Ancak, kaybeden taraf bunun uygulanmasını arzulamadığı takdirde ortaya uygulama sorunu çıkmaktadır. Tahkim kararlarının ilgili ülkelerde tenfizi de önemlidir. Çünkü, tahkim kararı alınıp, davalının bulunduğu ülke mahkemesi tarafından uygulamaya konulmadığı sürece bir anlam taşımamaktadır.
Bu sebeple tahkim kararlarının uygulanmasına yönelik iki önemli uluslararası konvansiyon mevcuttur. Bunların ilki “Cenevre Konvansiyonu” diğeri ise “New York Konvansiyonu” dur. Ülkemiz bu her iki Konvansiyona da katılmış bulunmaktadır.
J- Uygulanacak hukuk
Taraflar sözleşmenin esasına uygulanacak hukuku önceden belirlemelidirler. Bu sayede sözleşmenin hükümlerinin yorumlanması ve uyuşmazlık halinde hangi ülke kanununa tabi olarak sorunun çözüme kavuşturulacağı hususu açıklığa kavuşmuş olacaktır.
K- Sözleşmenin yapıldığı yer, tarih, kaç nüsha olduğu ve tarafların isim ve imzaları
Sözleşmenin yapıldığı yer, olası uyuşmazlıklar bakımından taraflar arasında sözleşme ile hükme bağlanmamış hususların tespiti bakımından ( Uygulanacak hukuk, Fiyat tespiti ) önem arz etmektedir. Sözleşmeye, sözleşmenin imzalandığı ve/veya yürürlüğe girdiği tarihin yazılması ise yükümlülüklerin/sorumlulukların süre bakımından tespitini sağlayacaktır ( Garanti süresi, teslim süresi, dava açma süresi ).
Sözleşmenin genellikle en son bölümünde kaç nüsha olarak düzenlendiği yazılır. Bunun asıl amacı sahteciliğin önüne geçmektir. Netice itibarıyla hazır olan sözleşme tarafların imzaya yetkili temsilcileri tarafından imzalanmasıyla tamam olur.
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 8
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 9
- Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri – Bölüm 10 için tıklayınız.
[1] H. Ercüment Erdem, SIF Satışlar, Beta Basım Yayın Dağıtım A.Ş., İstanbul, 1999. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[3] Turgut Akıntürk, Bankacılık İçin Borçlar Hukuku Bilgisi, Banka ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1980. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[4] Şanal Görgün, Hukukun Temel Kavramları, Verso Yayıncılık A.Ş., Ankara,1991. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[5] Şebnem Akipek, Erkan Küçükgüngör, Sözleşmeler Rehberi, Yetkin Yayınları, Ankara, 2000. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[6] Şebnem Akipek, Erkan Küçükgüngör, Sözleşmeler Rehberi, Yetkin Yayınları, Ankara, 2000. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[7] Handbook for Official Trade Reprensantatives, ITC/UNCTAD, Cenevre, 1987 Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[8] Cemal Şanlı, Nuray Ekşi, Uluslar arası Ticaret Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2003. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[9] Erkut Onursal, Ulusal ve Uluslararası Ticari Kurallar ve Uygulama, Üysen Yayınları, İstanbul, 2000. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[10] Erkut Onursal, Dış Ticaret İşlemleri ve Uygulama, Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri Yayını, Ankara, 1996. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[11] Cemal Şanlı, Nuray Ekşi, Uluslar arası Ticaret Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2003. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[12] Atilla Bağrıaçık, Uygulamalı Dış Ticaret İşlemleri, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul, 1994. Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
[13] ICC Rules of Conciliation and Arbıtration, ICC, Paris, 1997 Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri
Türk Hukuku ve Uluslararası Hukuk Bakımından Satış Sözleşmeleri ve diğer bilgi notlarımıza, makalelerimize buradan ulaşabilirsiniz.